HERKESIN YOLU BU FORUMDAN GECER..
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Merzifon İsyanı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 190
Kayıt tarihi : 14/11/09
Yaş : 40
Nerden : ISTANBUL

Merzifon İsyanı Empty
MesajKonu: Merzifon İsyanı   Merzifon İsyanı Icon_minitimeCuma 20 Kas. 2009, 11:36

Nisan ayı ile birlikte Ermeni Soykırım iddiaları başta ABD olmak üzere bütün Batı Dünyasında yeniden alevlenecek ve Türk Dışişleri ve diğer ilgili görevlilerini yeniden rahatsız edici boyutlara ulaşabilecektir.

Bu arada ne yazık ki Ak Partisi liderlerinde ve bir kısım aydınlarımızda; Çağdaş Cumhuriyet düşmanlığı ne kadar derinleşirse Osmanlı Devleti hayranlığının da o kadar geliştiğini görmek insanı şaşırtıyor. Osmanlı anlayışı ve politikası ile günümüzde ellerinde o kadar pozitif belge varken Ermeni İddialarını bırakın durdurmak veya etkisiz bırakmak mümkün olamaz. Hele Radikal Dinci kesimin en çok değer verdiği ve zaman zaman bazılarının bir Veli mertebesine yücelttiği Sultan Abdülhamit politikası ile sorunu halledeceğini sanmak zannederiz ki büyük bir safdillik olacaktır.Bu konuda bir örnek olarak bu gün size Ermeni isyanlarından birini, Merzifon İsyanını anlatmaya çalışacağız. Osmanlı Devletinin içine sokulduğu acı durum belki günümüz Osmanlı ve Abdülhamit hayranları için yararlı bir ders olur.

Ayaklanma 1893 yılının 5 Ocak günü başlayacaktı. Merzifon, Amasya, Sivas, Yozgat, Kayseri ve Çorum'da kalabalık meydanların ve caddelerin duvarlarına asılan ilan, levha ve pankartlarla isyanın başladığı Ermeni halka duyurulacak ve büyük bir şiddetle Türklere karşı saldırıya geçilecekti. Ama iş böyle olmadı, hükümet her şeyi öğrenmişti. Beyannameleri duvarlara asmakla görevlendirilen otuz kişi işbaşında beyannameleri ile beraber bekçi, polis ve jandarma vasıtasıyla derhal yakalanıp tutuklandılar. Muhakeme edilmek üzere Ankara'ya yollandılar. Diğerlerinin de meselenin büyümesi endişesinde olan görevlilerin göz yumması sonucu kaçmalarına müsaade edildi.

Bu sırada ilanların basıldığı Merzifon'daki Amerikan misyoner okulunun bitişiğindeki binalardan biri de Hıristiyan âlemini harekete geçirmek maksadı ile Ermeni militanlar tarafından yakıldı. Osmanlı belgelerinde yanan evin hem Amerikan Mektebinde öğretmenlik, hemde Merzifon'da Hükümet Tabibliği yapan Osmanlı teb'ası bir Ermeninin malı ve inşa halinde olduğundan içinde bekçiden başka kimsenin bulunmadığı belirtilmektedir. Yangını gören bekçinin imdat istemeğe başlaması üzerine mektep personeli tarafından susturulduğu ve yangın tulumbası olduğu halde kullanılmadığı da tespit edilmiştir. Buna rağmen Batı kaynakları Merzifon'daki kız mektebinin yerle bir edildiğinden bahsetmektedirler. Kısacası, isyancıların propaganda için yangın çıkarmaları kendileri bakımından çok yararlı oldu. Bütün Avrupa'nın gözü muhakeme için tutuklanıp Ankara'ya getirilen suçluların (Avrupa kamuoyuna göre masumların) üzerine çevrildi.

Buna karşılık hükümet muhakemenin büyük bir doğrulukla yapılıp suçluların cezalandırılmasını istiyordu. Adaletin tam tecellisi için bir sürü yazışmalar oldu... İhtilâl beyannameleri Amerikalıların yönettiği Protestan mektebinde basıldığından mahkeme sırasında takip edilecek usul Amerikan sefaretine bildirildi. Aynı devletin Merzifon'da bulunan konsolosu mahkemede kendi şahitlerinin de dinlenmesini istedi. Zaten kapitülasyonlarda bu hakkı olduğu bildirilince bu sefer konsolos Osmanlı yetkililerinin Amerikan mektebini arayamayacağını ileri sürdü. Hâlbuki hükümet de ihtilâl beyannamelerinin okuldaki matbaa makinesinde basıldığını biliyordu. Anadolu'nun en modern baskı makinesi o mektepte bulunuyordu ve baskı tekniği gerçeği meydana çıkarılabilirdi. Sonunda konsolos İstanbul'a gitmek üzere yola çıktı. Samsun'a gelince, İstanbul'daki Amerikan sefirinden başkente gelmemesi için uyarılınca yollarda oyalandı. Maksadı, mektepteki suç delillerini yok etmek ve yanan bina olayının batıda daha fazla yayılması için zaman kazanmaktı. Komitecilerle birlikte hareket ettiği belli olan konsolos isteklerinde başarı sağladı. Nitekim Britanica'nın 1926'da yayınlanan on üçüncü baskısında Armenia başlıklı bölümde Merzifon ayaklanmasından bahsedilirken Merzifon'daki kız mektebinin tamamen yakılıp yerle bir edildiğinden ciddiyetle bahsedilmekte ve yazının sonuna da olay sırasında yayınlanmış eserlerden toplanmış bir bibliyografya verilmektedir.

Hıristiyan azınlıklar konusunda çok romantik olan batılıların duygularının hassas taraflarına dokunmak maksadıyla mektebin bütününün «kız mektebi» olarak tanıtılması komitecilerin amaçlarına uygundu. Bitişikte olan inşaat halindeki bir binanın yanmasının, bütün bir bölümünün yakılması şeklinde bütün dünyaya anında yayılması propaganda sisteminin gücü ve işleyişinin mükemmelliği hakkında bir fikir verebilir.

Konsolos olmadan Amerikan mektebini aramak ve davaya devam etmek imkânını kapitülasyonlar Osmanlı Devleti'nin elinden almış olduğundan, aramada ve muhakemenin görülmesinde hazır bulunması gereken konsolos'un davanın görüldüğü Ankara;'ya gitmemekte inat etmesi, dünyaya davayı kasten uzatan Türkler, masum Ermenileri muhakeme bile etmeden sorgusuz sualsiz zindanlarda çürütüyorlar biçiminde duyuruldu.

Avrupa basını meseleyi çok ciddiye aldı. Başta İngiltere Hükümeti olmak üzere Osmanlı Dışişlerine muhakemenin çabuklaştırılması için çeşitli baskılar yapıldı. Nihayet İstanbul'daki sefirden sıkı bir talimat alan konsolos mektebin aranmasında bulunmak üzere Merzifon'a geldi. Tabii dört ay geçtikten sonra yapılan aramada bir şey bulunamadı.

Ankara'da yapılacak olan muhakeme için bütün Avrupa parlamentoları aracılığı ile yapılan baskıları gösteren en önemli belgelerden biri, Dışişleri Bakanlığı'na Londra Elçiliği'nden gönderilen 28 Nisan 1893 tarihli yazıdır. Bu yazıya göre, isyan beyannamesini basan okulun öğretmenlerinden Türk tebaası Karabet Tomayan'ın karısının Ermeni sempatizanları ile birlikte bütün Avrupa başkentlerini dolaştığı bildiriliyor. Merzifon'da hastane yapmak bahanesiyle yardım topluyor ve Ermeni propagandası yapıyordu. Aynı yazıda bu kadının Mortan adlı bir albay'la birlikte Osmanlı sefaretine gelip sefirle (Müsürüs Paşa ile) görüştüğü ve kendisine Türkiye'deki ihtilâlci Ermenilere gereken yardımın yapılması hakkında İngiliz devlet adamlarından tavsiye mektubu getirdiği belirtiliyordu. (1) İngiltere parlamentosunda da Osmanlı İmparatorluğu'nun Ermenileri muhakeme etmesinin Berlin Kongresi'nin kurallarına uygun olup olmadığı tartışılıyordu. (2)

O sırada Trabzon ve Erzurum'daki İngiliz Konsolosları da Ankara'ya gelerek oradaki meslektaşları ile buluştu. Üçü valiye giderek ihtilâl beyannameleri bastığı iddia edilen Karabet Tomayan'ın bir isim benzerliği sonucu yanlışlıkla tutuklandığı ve asıl suçlunun aynı isimde başka birisi olduğu, hapisteki zavallı Tomayan'ın Avrupa'da bilhassa Almanya'da çok tanıdığı olduğu, Alman Hükümeti'nden başka İngiliz hükümetinin de zaten bu konuda teşebbüse geçmiş olduğu bildirildi. İngiliz konsoloslarının beyanları, karısının Londra'daki Osmanlı elçisine verdiği beyanatın aynısıydı. Londra suçluların serbest bırakılması için İstanbul'a baskısını arttırdı. İngilizlerle beraber Fransızlar da aynı konuda yani suçluların isim benzerliği dolayısıyla tutuklandığını belirterek serbest bırakılması için ricada bulundular. (3)

New York ve Filadelfiya'da karamsarlık o kadar fazla idi ki, ABD eski İstanbul Büyükelçisi'ni Hariciye Vekâleti'ne yollayarak bu işi daha fazla dallanıp budaklandırmadan muhakemenin bitirilmesini istediler. (4)

Almanlar, imparatorun yakınlarından ve Protestan Kilisesi'nin en nüfuzlu şahsiyetlerinden Rahip Hotmanı, Berlin'den Ankara'ya yollayarak suçlularla görüşmesini sağladı.

Diğer taraftan bütün korkutmalara ve tehditlere rağmen Osmanlı vatandaşı Ermeniler, hayatları bahasına şahit oldukları olayları anlatıyor ve komitecileri zor durumda bırakıyorlardı. Hükümet iki ateş arasında kalmıştı ya hakiki suçlamaları cezalandırarak Osmanlı kamuoyu ve Ermeni çoğunluğu tatmin edecek ya da Avrupa'yı memnun edecekti. Sonunda dış baskılara daha fazla dayanamayarak boyun eğdi. Suçlular serbest bırakılırken iki elebaşı padişahın emri ile yurt dışına çıkarıldı. Bu olay Anadolu'nun büyük bir kısmında (Orta Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da) hükümet otoritesini iyice zayıflattı. İyice yüreklenen Ermeni örgütleri isyanları genele yayarken, o zamana kadar devlete bağlı Ermeniler de çaresiz yavaş yavaş isyancı tarafa doğru kaymaya başladılar.

Bu olay bize, asilerin takip ettikleri ve bundan sonraki hemen bütün olaylarda takip edeceği stratejiyi açıklamak için yeterlidir. Takip edilecek yol şudur:
1- Ermenilerin yoğun bulunduğu yerlerde örgütlenmeye gidilecek, silah, teçhizat eğitilmiş elemanlarla bu örgütler takviye edilecek,

2- Ermeni mahallelerinde müşterek ve bireysel savunmaya ağırlık verilecek, evler, kiliseler, okullar, mezarlıklar, gizli geçitlerle birbirine bağlanacak,

3- Saldırı timleri teşkil edilecek ve bu timlerle uygun görülen zaman ve yerde Türk resmi görevlileri hedef alınarak saldırıya geçilecek. Saldırı sırasında kanlı olaylar yaratılarak Türk resmi organları ve halk tahrik edilecek, halkın ve devletin polis ve zabıta örgütlerinin tepkilerinin, mümkünse yabancı temsilcilikler ve Misyoner örgütlerince izlenmesi sağlanacak,

4- Olayda suçlu görülenlerin, masum olduğu tezi savunulacak, konsolosluk veya dini kanallardan Avrupa ülke temsilcilerine «soykırım ve haksız muameleye» uğradıkları yolunda şikâyetler yapılacak,

5- Avrupa başkentlerinde, basın-yayın organlarının da desteği ile abartılı haberler yayılması ve Türk hükümetine, Berlin Antlaşması'nın 61nci maddesinde öngörülen düzenlemelerin neden yaptırılmadığının sorulması (siyasi baskı yapılması) sağlanacak.

6- Çoğu yurtdışından gelmiş, ailesi o bölgede bulunmayan örgüt elemanları için bölgede birkaç tane masum Müslüman'ın veya Ermeni'nin yok edilmesinin hiçbir önemi olmayacaktı. Dava büyüktü ve asıl olan, olay'ın Batı dünyasında çıkaracağı güçlü sesti. Bu nedenle Ermeni zayiatı ne kadar fazla olursa Avrupa ve Amerika kamuoyuna yansıması da o kadar güçlü olacaktı.

7- Tevkifler, mahkemeler önemli değildi. Her halükârda Hıristiyan Batı başkentlerinde yaratılan kamuoyu, nasıl olsa hükümetleri harekete geçirecek ve batılı müdahalelerden çok korkan, padişah, Avrupalı büyük güçleri mutlu etmek için suçlu bulunup idama da mahkûm edilseler bizzat padişah'ın emri ile serbest bırakılacaklardı.

Bu görüntü ortaya çıkınca bundan sonraki isyanların nasıl geliştiğini tahmin etmek hiçte zor olmayacaktır. Olayların bu şekilde gelişimi, Ermenileri sınırsız bir şımarıklığa doğru iterken Türk ve Müslümanları çok fazla rahatsız edecektir. Bu olaylarla Osmanlı Devleti'nin içine düşürüldüğü durum o dönemde acaba herhangi bir Avrupa ülkesine yapılabilir miydi? İsyanlar, resmi emniyet kuvvetleri ve halkın öldürülmesi. Suçluların bin bir zorlukla yakalanması, muhakeme edilmeden dış baskı ile serbest bırakılması. Böyle bir olay düşünülebilir mi? Artık Osmanlı Devleti kendi suçlusunu bile, kendi mahkemesinde şöyle «ağız tadıyla» yargılayamayacaktı.

Bundan sonraki isyanlar artı ve eksileriyle hep aynı sistemi uygulamaya başladılar ve dış güçlerin müdahaleleri ile pek fazla zayiat vermeden ama Türk ve Müslüman Halka her seferinde ağır kayıplar verdirerek davalarını yürüttüler.


Dr. M. Galip BAYSAN
DİPNOTLAR:
(1) Esat Uras: Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, s. 126-127, İstanbul-1987) (Barbara Jelavich, The Ottoman Empire, The Great Powers and The Straits Question P.IX).
(2) Aynı Eser, s.127 (Belge No. 9541, 615/1893).
(3) Belge No: 394, 22.4.1309.
(4) GültekinUral: Tarihin Işığında Ermeni Dosyası., s.128 ( Kamer Yayınları İstanbul-1998).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://0negatif.yetkin-forum.com
 
Merzifon İsyanı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
HERKESIN YOLU BU FORUMDAN GECER.. :: KULTUR SANAT :: Tarihi Bilgiler-
Buraya geçin: