HERKESIN YOLU BU FORUMDAN GECER..
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Sevre Doğru Adım Adım

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 190
Kayıt tarihi : 14/11/09
Yaş : 40
Nerden : ISTANBUL

Sevre Doğru Adım Adım Empty
MesajKonu: Sevre Doğru Adım Adım   Sevre Doğru Adım Adım Icon_minitimeCuma 20 Kas. 2009, 11:28

Sevre Doğru Adım Adım–1 (İngiltere)

10. Ağustos 1920 günü imzalanıp kabul edilen ve 600 yıllık Osmanlı Devletini paramparça eden antlaşma ve hükümlerini her Türk aydını çok iyi bilir. Esasen çok iyi bilinmeli ve asla unutulmamalıdır.
Türk Halkı için önemine binaen, biz hem bu antlaşmanın nasıl hazırlandığını hem de antlaşmayı hazırlayan kişi ve ülkelerin genel görüşlerini ortaya çıkarmak istedik. Bu konu 10 Ağustos tarihine kadar yine bir yazı serisi halinde sunulacaktır. Barış görüşmelerinde baş aktör durumundaki ülke İngiltere olduğu için biz ilkyazımızı bu ülkeye ayırdık.

Harold Nicolson, Lord Curzon'un hayatını anlattığı "Curzon: The Last Phase 1919- 1925" adlı kitabında İngilizler ve Müttefikleri açısından Mondros Mütarekesi sonrasında gelişen durumu Lord Curzon'un şu sözleri ile özetlemektedir:

"Osmanlı İmparatorluğu ayaklarının dibinde aciz ve dağılmış yatıyor, Başkent'i ve Halifesi silahlarımızın merhametine terkedilmiş bir durumda, denizlerin hâkimiyeti kesin olarak bizim, Alman kolonileri işgal edilmiş, bütün hayati irtibatlar, bütün stratejik bölgeler bizim kontrolümüzde bulunuyor. Müttefiklerimizin insan ve mühimmat stokları sınırsız, mağlup olmuş düşmanlarımız karşısında yerleşmiş kuvvetlerimiz bir kaç hafta içinde on yedi milyon silahlı insan seviyesine ulaşmış. Rusya'daki Bolşevik denemesi çöküntü'nün arifesinde bulunuyor. Avrupa ve Afrika'daki zaferlerimiz Asya'nın anahtarını elimize geçirmemizi sağladı. Hiç bir zafer böylesine büyük, böylesine ezici ve kesin olmamıştır. Bizler, Büyük İskender döneminden beri görülmemiş bir fiziki üstünlüğe sahiptik ve dünyanın hâkimleri olarak görünüyorduk." (1)

Daha savaş bitmeden önce 1918 Ağustos ayında İngiltere Başbakanı Lloyd George Manchester şehri Ermeni topluluğuna ait bir heyetle yaptığı görüşmede onlara, "Britanya sizin zulüm edilmiş ırkınıza karşı olan sorumluluğunu asla unutmayacaktır." (2) diye hitap ederken buna paralel olarak Dışişleri Bakan Yardımcısı Lord Robert Cecil, Ermenilerle ilgili propaganda çalışmalarını çok iyi bildiğimiz Mavi Kitap'ın yaratıcısı Viscount James Bryce'a yazdığı bir mektupta "Ermeni Haklarını savunma belgesinin" aşağıdaki esaslara dayandırılacağını belirtiyordu. (3)

1. 1914 Sonbaharında Erzurum'da toplanan Osmanlı Ermenileri Kongresinde resmi hükümet temsilcileri tarafından savaşta Türkiye'ye aktif bir şekilde yardımcı olmaları halinde "kendi kendilerini yönetme hakkı" verilmesi teklif edildiği halde Ermeniler Osmanlı Devleti ve müttefiklerine yardım eden bir ulus olmayacaklarını beyan etmişlerdir.
* * * Bu Alemin Kralı : TRFORUMUZ.BiZ * * *
2. Osmanlı teklifini reddeden bu cesur hareketten sonra, 1915 yılında Osmanlı Ermenileri Türk Hükümeti tarafından sistemli bir şekilde katledildiler. Böylece en soğukkanlı ve canavarca metotlarla 700.000'den fazla insan yok edilmiştir.

3. Savaşın başından itibaren Ermeni milletinin Rus bölgesinde yaşayan yarısı, kahraman liderleri General Andranik önderliğinde gönüllü birlikler oluşturmuş ve Kafkas bölgesindeki muharebelerde en ağır muharebelere katılmışlardır.

4. Geçen yılın (1917) sonunda Rus Ordusu ateşkes'le savaşmayı bırakınca, Ermeni kuvvetleri Kafkas cephesinde Türk ilerleyişini beş ay kadar geciktirmiş, böylece İngiliz Ordusu'nun Mezopotamya'da başarılı olmasını sağlamıştır... Değişik rütbelerdeki Ermeni askerleri halen Suriye'de savaşmaktadırlar. Onlar İngiliz, Fransız ve Amerikan ordularında başarılı hizmetler ifa etmişler ve General Allenby'nin Filistin'deki büyük başarısında pay sahibi olmuşlardır."

Böyle bir atmosfer içinde 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması İngiliz parlamentosunda kararsızlıkla karşılandı. Kasım ayı ortalarında her iki Meclis üyesi Parlamenterler Mondros hükümlerinin gevşeklik gösterilmeden sıkı bir şekilde uygulanması gerektiğini belirtirken, Türklerin Ermeni illerini süratle boşaltmasını ve eğer lüzumlu görülürse bölgenin Antant ülkeleri kuvvetlerince işgal edilmesini istediler. Hükümetin politikasını açıklayan Lord Robert Cecil, resmi hükümet politikasının "Doğu ve Batı Ermenistan'ın birleştirilmesi" olduğunu belirtti. (4) Böylece bölgede dev bir Ermeni Devleti yaratılmış olacaktı.

İngiltere Ortadoğu'nun yeniden çizilmesinde kilit ülke durumundaydı. Alınan ve alınacak bütün karaların arkasında bazen açık, bazen de gizli olarak İngiliz uzmanlar vardı. Savaş içinde Osmanlı topraklarının paylaşılması için yapılan gizli anlaşmaların hepsi İngiltere ile müttefikleri arasında yapılmıştı. Bu anlaşmalar için İngiltere'ye en büyük destek Fransa ve Çarlık Rusya'sından gelmişti. Bu anlaşmalara göre Osmanlı topraklarının İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasında paylaşılması gerekiyordu.

İngilizlerin Türkiye ve Türklerle ilgili temel görüşlerini Winston Churchill'in şu sözleri ile daha da netleştirmek mümkündür:

"İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından toprak bütünlüğü konusunda garanti teklif edilen (gerçekte böyle bir teklif asla yapılmadı) Türkiye, Almanya ile birleşmiş ve bir neden yokken Rusya'ya saldırmıştı. Hiç kimse Türk İmparatorluğunun parçalanması veya Hıristiyan ve Arap Irkları üzerindeki Türk egemenliğinin sona ermesi nedeni ile hüngür hüngür ağlamayacaktı." (5) Churchill Türkiye ve çevresi ile ilgili kendi genel eğilimini de şu sözlerle özetliyor:
"Türkiye'nin Türk olmayan kesimlerinin istekli ülkeler arasında paylaşılması müttefiklerin rahatlaması için bir ihtiyaç halini almıştı. İngiltere nesiller boyu devam ettirdiği genel politikayı değiştirerek, Rusya'nın İstanbul'a sahip olmasına rıza göstermiş ve kendi menfaatlerini Mezopotamya ve Pers Körfezi'nde aramaya başlamıştır. Fransa Suriye üzerinde tarihi hak iddiasında, İtalya'ya Antalya, Alpler ve Adriyatik'te istekleri konusunda hiç bir müttefikin sorun çıkarmayacağı vaat edilmiş durumdaydı." (6)

İngiltere politikasının savaş sonu mimarları olarak iki isim dikkati çekiyordu, Başbakan Lloyd George ve daha sonra Dış işleri Bakanı olacak olan "Lord Curzon" . Her ikisi de Türk dostu olmayan bir ekolün temsilcisi bir partiden geliyor, Hıristiyan ve "Elen Kültürü"nün savunucusu olarak Barış görüşmeleri masasına oturuyorlardı. (7) Başbakan Lloyd George, Konferansa katılan İngiltere delegasyonu'nun başkanlığını bizzat üstlenmişti. (Cool Konferansa giderken Türkler ve Ermeniler için söylediği şu sözler onun nasıl bir temel görüşe sahip olduğunu yansıtacaktır.

"Savaşın başladığı andan itibaren, herhangi bir partiye mensup hiç bir devlet adamı yoktur ki, bu insanlık dışı imparatorluğu mağlup ettiğimiz takdirde yapacağımız sulh anlaşmasının ana esaslarından birisinin Ermenistan vadilerini bu kötü şöhretli Türklerin kanlı yönetiminden kurtarmak olduğuna inanmasın." (9)

Harold Nicholson'a göre onun "önemli konularda politikası açık değildi, tahmin edilemeyecek kadar kapalı idi. Onun iki temel ilkesi (Rusya ile dostluk, Türkiye ile düşmanlık) hem müttefik Fransa hükümeti ve hem de koalisyon ortakları olan Toryler (Muhafazakâr Partisi üyeleri) tarafından lanetlenmiş ilkelerdi. Bu hedefleri açıkça, ifade etmekten kaçınmıyor ancak inkâr da etmiyordu. Fakat bu konularda ısrarlıydı ve tekrar tekrar gündeme getiriyordu. Zamanla Başbakanın bu konularda kişisel bir politika uygulamak istediği, onu ne itiraf etmek, nede tasfiye etmek niyetinde olmadığı anlaşıldı." (10)

İngiliz liderlerin temel görüşüne göre;"Türk sorunu bu sefer Avrupa diplomasisinden tamamen çıkarılmalı ve Hindistan'da ve diğer herhangi bir yerde Müslümanlar Türkiye'nin kesin bir yenilgiye uğradığını ve artık İslam'ın "muzaffer askerleri" pozisyonunda olmadığını anlamalılar. Bu amaç için kararlı ve kesin bir harekâtın derhal uygulamaya konması lâzımdır. Türkiye'nin Avrupa'daki toprakları tamamen elinden alınmalı, İstanbul ve boğazlar bir başka ele devredilmelidir. Yaklaşık beş asırdır, Türklerin Avrupa'da varlığı bir çılgınlık, entrika ve Avrupa politikasının bozulmasının nedeni olmuştur. Söz konusu milletler zulümlere maruz kalmışlar ve kötü yönetilmişler ve Müslüman dünyasında fazlasıyla üstün bir mevki sahibi olmuşlardır. Bu Türklerin kendilerini "Büyük güç" olduğuna inandırmış ve diğer ülkelerde bu sihir'e inanmıştır. Avrupa güçlerini birbirine düşürmüş ve onların kıskançlıkları ve uyguladığı entrikalarla varlığını korumaya muvaffak olmuştur. İşte bu nedenlerle Türkler Asya'ya kadar sürülmelidir. İstanbul ve Boğazlarda onun yerini alacak güç Büyük Britanya'dır." (11)
* * * Bu Alemin Kralı : TRFORUMUZ.BiZ * * *
"Helenizm sevdası ateşi (o dönemde) İngiliz Başbakanının sinesinde yanmaya başlamıştı. Lloyd Geroge, Lord Guilford ve Bay Gladstone'un klasik işbirlikçisi ve Lord Byron romantizminin izlerini taşıyor ve bu seçkin insanlarla aynı duyguları paylaşıyordu. Onun Yunan sevgisi gerçekte bu entelektüel şımarıklığı taşıyor gibiydi. Onun Türk düşmanlığı ise temelde şu düşüncelere dayanıyordu. Onun inancına göre Türkler bir "insanlık kanseri" idi. Bu yağmacılar sürüsü, ellerinde asırlar boyu fırsat olduğu halde insanlığın gelişmesine hiç bir katkı sağlamamış yegâne ırktı. Bu nedenle ister Britanyalı, ister yabancı olsun, Türk taraftarı görünen biri onun için güvenilmezdi. Görüşleri temelde biraz da haçlı düşüncesine dayanıyordu. Haç ve Hilal çatışması konusunu yaşatıyordu. Düşmanlığın temelinde yakın dostu Venizelos'a duyduğu büyük güven de vardı. Aralarındaki ilişkiler, müşterek dostları sir John Stavridi (1903- 1916 arasında Yunanistan'ın Londra Başkonsolosu) vasıtasıyla canlı tutuluyordu." (12)

İşte Barış Konferansına katılan Türkiye'nin düşmanlarından en önemlisi kabul edilen İngiltere'yi yöneten isimlerin temel görüşleri böyleydi. Dikkat edilirse hemen hemen hepsi küçük yaşlarda okullarda aldıkları dinsel ve milli terbiye'nin etkisi ile "Türk ve Müslüman düşmanı; Yunan ve Hıristiyanların dostu" olarak yetişmişlerdi. Özet olarak belirtmek gerekirse; görüşmelere başlarken, bu defa bölgedeki Türk hakimiyetini bir daha canlanmasına imkan vermeden yok etmek, İstanbul ve Anadolu topraklarını mümkün olabildiğince yeniden Hıristiyan Dünyasının kontrolü altına almak arzu ve kararlılığındaydılar.

Dr. M. Galip BAYSAN
DİPNOTLAR:
(1). Harold NİCOLSON, Curzon: The last phase 1919-1925, A Study in Post –War Diplomacy, S.3-4 (Constable & Co Ltd. London –1934).
(2). Richard G. Hovannisian, Armenia on the Road to İndependence 1918, P. 249 (University California, Press, Ltd. 1967-USA).
(3). Aynı Eser, s.249.
(4). Aynı Eser, s.249
(5). The Rt.Hon.Winston S.Churchill,C.H.M.P.: The Aftermath Being a sequelto The World Crisis,P.130 (London-1944)
(6). Aynı Eser S.130.
(7). Sevres Andlaşmasına Doğru, S.XL.
(Cool. A.Mandate, S.68.
(9). Aynı Eser, S.74.
(10). Curzon, S.56-57.
(11).Aynı Eser, S.76-77
(12). Robert Rhodes James, British Politics 1880 – 1839, P.423 (Mehnuen & co Ltd. London –1977); Curzon, S.95-96.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://0negatif.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 190
Kayıt tarihi : 14/11/09
Yaş : 40
Nerden : ISTANBUL

Sevre Doğru Adım Adım Empty
MesajKonu: Geri: Sevre Doğru Adım Adım   Sevre Doğru Adım Adım Icon_minitimeCuma 20 Kas. 2009, 11:29

Sevr'e Doğru Adım Adım Amerika Birleşik Devletleri

Sevr'e giden yolda Amerika Birleşik Devletlerinin durumunu incelemeye gelince akla gelmesi gereken en önemli olay ABD Başkanının savaşın son yıllarında yaptığı konuşmalar ve ortaya koyduğu, 14 maddelik (sonradan 18'e çıkarılan) ünlü "Barış İlkeleridir".
Savaşmaktan yorgun düşmüş tarafları etkileyen bu önemli belge, ABD Başkanı Wilson'un 8 Ocak 1918 tarihinde Kongre'nin karma oturumunda yaptığı konuşmada açıklanmıştır.
* * * Bu Alemin Kralı : TRFORUMUZ.BiZ * * *
Başkan Wilson'un gizli anlaşmalara karşı tepkisini Ondört ilke'nin birincisi öncelikle dile getirmekteydi.

"1.Barış anlaşmaları açık olacak, gelecek uluslararası anlaşmaların da açık olması esastır." (1)

Başkan Wilson'un ilkeleri arasında, Osmanlı tebaasını ilgilendiren en önemli madde (Md.12) şöyleydi:

"Osmanlı İmparatorluğunda Türklerin oturduğu bölgelerin bağımsızlığının sağlanması Türk egemenliği altında bulunan diğer uluslara da özerk bir gelişme için tam ve engelsiz bir fırsatın sağlanması. Boğazların uluslararası garanti altında bütün devletlerin ticaret gemilerine açılması uygun olacaktır." (2)

Bu, sadece Osmanlı'ya bağlı toplulukları değil, egemen ulus durumunda olan Türk ve Müslümanları da etkilemiş, savaşın son günlerinde Wilson'un insancıl görüşlerini temel alan bir barış anlaşması arzusu ile önce ABD'ye müracaat edilmiş fakat zaman kalmadığı düşüncesi ile esir İngiliz Generali Thawsend'in aracılığı ile Mondros'ta görüşmelere başlanmıştı.

Osmanlı topluluklarının adil bir barış yapılacağı inancına sahip olmalarının en önemli nedeni, sadece 12 nci madde değildi. Yine Başkan Wilson tarafından 11 Şubat 1918'de açıklanan dört prensip; ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının Wilson tarafından yeniden ifade edilmesi ve tanımlanması anlamına geliyordu. Şu gibi ifadeler, Wilson'un temel bakışı hakkında şüpheye yer bırakmıyordu: "Halklar ve şehirler takas konusu edilemez. Bu savaşta bulunacak her türlü bölgesel, çözüm, o bölgenin nüfusunun yararına ve çıkarlarına uygun olacaktır."

"Ulusal hedefler, uyumsuzluğun ve husumetin ortadan kaldırılarak, mümkün olan en büyük tatminin sağlanmasına yönelik olacaktır...." (3)

Başkan Wilson'un bildirisindeki insancıl ve iyimser sözlere rağmen kendi ülkesinde Türkler aleyhinde farklı bir anlayış oluşturuluyordu. 10 Aralık 1919 günü Amerika Birleşik Devletleri Senatosuna Senatör Lodge'un sunduğu bir projede Anadolu topraklarında Büyük bir Ermeni Devleti kurulması isteniyor ve tasarlanan "Büyük Ermenistan" içine şu topraklar dâhil ediliyordu:

1- Türkiye'deki altı ilden (Vilayât-ı sitte) ve Çukurova'dan oluşan Türkiye Ermenistan'ı

2- Kafkasya Ermenistan'ı

3- İran Azerbaycan'ının Kuzey ve Kuzeybatı Kısımlarından oluşan İran Ermenistan'ı

Amerika'da "Ermeni Milli İttifakı"nın (The Armenian National Union of America) "1919 yılında Ermenistan'ın durumu" (The Case of Armenia) adıyla yayınladığı bir yapıtta; bu proje için alınan kararla birlikte, Büyük Ermenistan haritası da çizilmişti. (4)

Başkan Wilson'un ilkeleri 1919 yılı Ocak ayında Paris'teki Amerikan delegasyonunun Yakındoğu politikasının temelini oluşturuyordu.

"Türk İmparatorluğunun idaresi altında yaşayan ırkların baskıdan ve kötü muameleden kurtarılması şarttır. Bu en azından Ermenistan'ın özerk olması, Filistin, Suriye, Mezopotamya ve Arabistan'ın uygar uluslar tarafından korunması anlamına gelmektedir. Boğazlardan geçiş hakkının da sağlanması gereklidir. Türkiye'nin kendisine de adil davranılmalı, ekonomik ve siyasi baskıdan uzak tutulmalıdır."

Bir yabancı yazarın yaptığı tespitlere göre: "1918/19 kışında Amerikan kamuoyunun Türkiye'ye yönelik tavrı, ağırlıklı olarak dinsel ve insani nedenlerden kaynaklanan yoğun bir husumetti. Bu kindar tavır, Amerikan barış delegasyonunun tutumunda görüldüğü gibi, en belirgin ifadesini Birleşik Devletlerin eski Türkiye Elçisi Henry Morgenthau'nun sözlerinde bulmuştu: "Cinayet, Kuran tarafından Muhammed dininin bir parçası olarak kabul edildiği sürece, Müslümanların Hıristiyanları ya da Yahudileri idare etmesine izin verilmemelidir." (5)

27 Kasım 1913'te İstanbul'a gelen Büyükelçi, Türkiye'de 26 ay kadar görev yaptıktan sonra Şubat 1916'da Amerika'ya döndü. Daha sonra en büyük yardımcıları Ermeni asıllı iki tercümanının sağladığı bilgilerle hazırlanan "Büyükelçi Morgenthau'nun Hikâyesi" adı ile yazdığı propaganda kitabı, o dönemde çok ilgi uyandırmıştı. 1920 li yıllarda Türk Halkı için alınan bütün siyasi kararları etkiledi. Morgenthau'nun o dönemde İstanbul'da bulunması, olaylara birinci elden şahit olduğu izlenimi vermesi, bir Yahudi Devleti kurdurmağa çalışırken Türkleri kötülemek amacı ile Ermenilerle işbirliği yapması, hiç şüphesiz ki Türkler için büyük bir şanssızlık kabul edilmelidir. Çünkü Morgenthau'nun hatıraları daha sonraki yıllarda ve hatta günümüzde bile 1915 yılında Jön Türklerin Ermenilere önceden tasarlanmış ve planlanmış bir soykırım uyguladığı konusunda bir numaralı kaynak kabul edilecektir. (6)

Barış konferansı için Paris'e giden Amerikan heyetinin başkanlığını bizzat Başkan Wilson üstlenmişti. Diğer üyeler: Albay House, Dışişleri Bakanı Robert Lansing, General Tasker H. Bliss, ve emekli bir diplomat Henry White idiler.(7) David Hunter Miller de Amerikan Delegasyonu'nun Hukuk danışmanıydı. Bu zat; 11 Ocak 1919 yani konferansın arife günü, İngiliz Hükümet temsilcilerinden Lord Robert Cecil'in misafiri olarak bir akşam yemeğine katıldı. (Lord R. Cecil Avam Kamarasında 1906 ila 1923 yılları arasında Muhafazakâr Parti üyesi olarak görev yapmış, İngiltere'nin Milletler Cemiyetinin en güçlü savunucularından biriydi.) Yemekte kendisine İngiliz temsilcilerin çoğunun Amerika'nın İstanbul'un ve Albay Lawrence'in nazlanması dışında herkesin Ermenistan'ın mandaterliği alması görüşünde birleştiklerini söyledi.

Amerikan heyetinin istihbarat uzmanları da ABD'nin bir manda ile ödüllendirilmesi halinde görüş beyan ediyorlardı. Bu konuda tekliflerini, 21 Ocak 1919 günü temsilcilere ilettiler. Bu uzmanlar her ne kadar Van Gölü –kars ve Erivan arasındaki küçük bir saha dışında her yerde % 30- 35'i geçmeyen bir azınlık durumunda olmaları nedeniyle bir Ermeni Devleti kurmanın oldukça zor olduğunu kabul ediyorlardı. Bununla birlikte bölgede uygulanan Soykırımlar nedeniyle sayılarında azalma olabileceğini, bu nedenle sayılara pek bakılmaması gerektiğini de ilave ediyorlardı. Ancak gerek tecrübe, gerekse nüfus noksanlığı ve karmaşık bir yapıda olacağı nedeni ile kurulacak Ermenistan'ın bir Manda'ya ihtiyacı olacaktı.

ABD'nin yüzyıldır uyguladığı "Monroe Doktrini" nedeni ile Avrupa'nın işlerine karışmaya ve bir Mandaterliğe istekli olmadığı biliniyordu. Böyle olmasına rağmen Amerikan halkının Ermenilere olan ilgisi, belki bu isteksizliğin üstesinden gelebilecekti. Bu amaçla ABD'de faaliyetler yoğunlaştı. Ocak ayı içinde dini 75 topluluk temsilcisi Başkan Wilson'a aşağıdaki telgrafı çektiler.

"Dünya'daki müttefik demokrasilerin temel prensiplerinden biri Ermeniler için adalet'in sağlanmasıdır. Antant devletler tarafından bu konuda Ermenilere söz verilmiştir."(Cool Bu din adamları, iddia ettikleri gibi "Amerikanın Hıristiyan Halkı"nın tümü namına değilse bile çoğunun adına konuşuyorlardı.

Buna paralel olarak 2 Şubat günü New York Kiliseler federasyonu bir tel çekerek, Başkan Wilson'u "Tarihi sınırları içinde Ermenilere bir millet olarak var olma hakkı sağlanmasının şampiyonu" olmaya davet ediyor ve "ABD veya İngiltere bu teşkilatlanma döneminde Ermenilere muhtaç oldukları desteği sağlamalıdır" diyorlardı. Aynı konuda değişik kaynaklar teşvik edici beyanatlar verdiler. En büyük desteklerden biri "Mavi Kitap" ın sahibi Viscount Brice'den geldi. 28 Şubat günü Avam Kamarasında toplanan "Britanya Ermeni Komitesi" ABD'yi mandaterliği kabul etmesi için ikna etmeye çalıştı. (9)
* * * Bu Alemin Kralı : TRFORUMUZ.BiZ * * *
Aynı günlerde "Amerikan Yakın Doğu Yardım Komitesi" de boş durmadı "Tecavüze uğramış Ermenistan" adı ile bir seri filim – fotoğraf gösterisi hazırladı. Bu filim; New York'taki Komodor Otel'de muhtelif cemiyet liderlerinin katıldığı bir ön gösteriden sonra on defa da halka gösterildi. (10)

Ermeni istekleri de kendilerince verilen bu büyük desteğe göre gittikçe artarak değişiyordu. Barış görüşmelerine iki Ermeni delegasyonu katılıyordu. İtilaf devletlerince resmen tanınan, başlarında eski bir Osmanlı devlet adamı Bogos Nurbar Paşa'nın bulunduğu "Ermeni Ulusal Delegasyonu" ydu. Bu delegasyon Türk Ermenileri ile Dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Ermenileri temsil ediyordu. Diğer delegasyon Ermeni Cumhuriyetini temsil ediyordu ve başlarında Avetis Aharonyan bulunuyordu. Birbirinden hoşlanmayan bu iki grup ancak Ermeni Kilisesi'nin müdahalesiyle birlikte çalışmayı kabul etmişti.

Bu iki guruba ilaveten muhtelif uluslara mensup kırk kadar bağımsız Ermeni delegasyonu da faaliyet halindeydi.

Dr. M. Galip BAYSAN
DİPNOTLAR:


(1) Ergun. Aybars,Türkiye Cumhuriyeti Tarihi-1, S.96 ( Ege Üniversitesi-1984)
(2) Aynı Eser S.97.
(3) Paul C. Hemreich, Sevr Entrikaları, S.5 (Çeviren Şerif Erol, Sabah Kitapları, İstanbul –1996).
(4) Mirza Ali Bala, Ermeniler ve İran, S.21 (Ankara üniversitesi –1994).
(5) Paul C. Helmereich, a.g.e., S.14-15
(6) Ambassador Morgenthau's Story, Edited by Burton J. Hendrick (İssue of Detroit Michigan News –1918). Heath W. Lowry, The Story Behind, Ambassader Worgenthau's Story, s. V, VI (The İsis Press, İstanbul – 1990).
(7) A.Mandate For Armenia, P.70; David Hunter Miller, My Diary at the Peace Conference with Document, 21 vol. Special edition limited to 40 sets (New York: Appeal Publishing Co; 1924) 1,74.
(Cool A. Mandate For Armenia P.78-79.
(9) Aynı Eser S.79-80.
(10) Aynı Eser S.80.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://0negatif.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 190
Kayıt tarihi : 14/11/09
Yaş : 40
Nerden : ISTANBUL

Sevre Doğru Adım Adım Empty
MesajKonu: Geri: Sevre Doğru Adım Adım   Sevre Doğru Adım Adım Icon_minitimeCuma 20 Kas. 2009, 11:29

Sevr'e Doğru Adım Adım 3(Diğer Devletler)

Bilindiği gibi 1nci Dünya Savaşı sonunda İngiltere Ortadoğu'nun yeniden çizilmesinde kilit ülke durumundaydı. Alınan ve alınacak bütün karaların arkasında bazen açık, bazen de gizli olarak İngiliz uzmanlar vardı. Savaş içinde Osmanlı topraklarının paylaşılması için yapılan gizli anlaşmaların hepsi İngiltere ile müttefikleri arasında yapılmıştı. Bu anlaşmalar için İngiltere'ye en büyük destek Fransa ve Çarlık Rusya'sından gelmişti. Bu anlaşmaları hatırlıyoruz:
* * * Bu Alemin Kralı : TRFORUMUZ.BiZ * * *
(1) 1915 Mart ayında Osmanlı Devleti'ni savaş dışına çıkarmak ve Rusya'ya yardım ulaştırmak amacı ile Çanakkale Boğazı, plan gereği, zaman zaman güçlü İngiliz ve Fransız donanmasının bombardımanına tabi tutulmuş ve Boğaza bir harekât planlanmıştı. Bundan rahatsızlık duyan ve Boğazların Yunanistan'a verileceğinden endişe eden Rusya, 4 Mart 1915'de İngiltere'ye ve Fransa'ya verdiği notalarla daha önce yapılan anlaşma gereği Boğazlar ve çevresinin Rusya'ya verilip verilmeyeceğini sordu. İngiltere ve Fransa bu notadan rahatsızlık duymakla birlikte 12 Mart 1915'de İngiltere ve 10 Nisan 1915'de Fransa verdikleri cevabi bildirilerle, Rusya'nın Boğazlar ve çevresi ile ilgili isteklerini kabul ettiklerini bildirdiler. Buna karşılık olarak Rusya da İngiltere ve Fransa'nın Orta Doğu bölgesi ile ilgili taleplerini kabul ediyordu.(1)

(2) 26 Nisan 1915'de İtalya'yı savaşa sokmak için Londra'da imzalanan bir anlaşmayla, Türkiye'nin Anadolu topraklarının en büyük kesimlerinden biri Antalya ve çevresi, halen Türk toprağı kabul edilen Rodos ve On iki ada ile birlikte İtalya'ya veriliyor ve İtalya'nın savaşa girmesi sağlanıyordu.

(3) 3 Ocak 1916'da İngiltere ve Fransa arasında hazırlanan ve 16 Mayıs 1916'da Rusya tarafından da imzalanan ünlü Sykes –Picot anlaşmasına göre tüm Osmanlı toprakları paylaşılıyor,

(4) İtalya ile Fransa ve İngiltere arasında 17 Nisan 1917(de imzalanan Saint Jean de Maurienne anlaşmasıyla da, İtalya'nın Anadolu'daki istekleri İzmir –Konya hattının güneyi ile Akdeniz ve güney Ege kıyılarını içine alacak şekilde genişletiliyordu.(2)

Dünya bu gizli anlaşmalardan tamamen habersizdi. İtilaf devletleri liderleri yüksek insanlık ideallerini öne sürüyor ve bu idealleri gerçekleştirmek için savaştıklarını belirtiyorlardı. Rusya'da yönetimin Bolşeviklerin eline geçmesinden sonra işçilere hitap eden Sovyet Rusya Halk Komiserliği; Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak için yapılan gizli anlaşmaları açıklamış ve Kerensky hükümeti tarafından imzalanmış anlaşmaların geçersiz olduğunu ilan etmiştir. (3)

Bu açıklamalar batı dünyasında rahatsızlık uyandırmış ve ABD Başkanı Wilson'un bu konuya temas eden bir açıklama yapacağı duyurulmuştu. Bunun üzerine Fransız ve İngiliz hükümetleri ard arda yaptıkları açıklamalarla, Osmanlı Toprağında gözleri olmadığını ve ezilen Orta Doğu uluslarına özgürlük getirmek amacında olduklarını belirttiler.

Fransızlar 6 Eylül 1917'de Başbakan, 27 Aralık 1917'de de Dış İşleri Bakanları vasıtasıyla savaş gayelerini, "istila amacı gütmedikleri, kul hayatı yaşayan Doğu halklarına kendi kaderlerini kararlaştırma hakkı'nı verecek ilkeler için savaştıkları" şeklinde belirttiler.(4)

İngiliz Başbakanı David Lloyd George 5 Ocak 1918'de yaptığı bir konuşmada "Türkiye'yi başkentinden ve nüfusunun çoğunluğu Türk olan Anadolu ve Trakya'daki zengin ve şanlı ülkelerinden yoksun bırakmak için savaşmıyoruz... Türk ırkının yaşamakta olduğu ülkede, Türk İmparatorluğunun başkenti İstanbul olmak üzere devamına engel olacak değiliz" diyor ve ABD Başkanı Wilson'un açıklamasından önce kendi politikalarına karşı gizli anlaşmalar nedeniyle doğacak muhtemel bir olumsuz etkiyi engelleme tedbirini almış oluyordu.

A.J. Toynbee'nin gizli anlaşmaların kamuoyuna açıklanması'nın yarattığı durum ile ilgili görüşleri oldukça ilginçtir. (5) Bu görüşlerin ortaya çıkardığı gerçekleri Osman Olcay şöyle sıralamaktadır. (6)

1- Kral Hüseyin, Müttefiklerin kendisine bağımsızlık değil, aralarında Arap topraklarını paylaştıklarını anlamış ve büyük düş kırıklığına uğramıştır.

2- Müttefiklere yardım ettikleri için Türklerin kırımına uğrayan Ermenilere bu müttefikler, karşılığında hiçbir yükümlülük altına girmemişlerdir. Daha da kötüsü Ermenilerden boşalan topraklara 1916/1917 yıllarında General Yudeniç'in Kazak'ları yerleşmiş ve sürekli sayılan bu yerleşme düzeni içine Rusya Ermenilerinin katılmasına Ruslar izin vermemişlerdir.

3-Fransızlar, Kilikya'da bir Özerk Ermenistan kuracakları savı ile binlerce Ermeni gönüllüsünü Doğu lejyonuna asker yazdırıp savaşta kullanmış ve savaş sonunda kendi hallerine bırakıvermiştir.

4-İngiltere Türkiye'ye savaş ilan edince kendi topraklarına kattığı Kıbrıs'ı 1915'de Yunanistan'a önerip sonradan bu öneriden vazgeçmiş, sonunda da Fransa'nın izni olmadan Ada üzerindeki hak'ın el değiştirilmemesine karar vermiştir.

5-Kral Hüseyin'den olduğu gibi İtalyanlardan da gizlenen bu anlaşma aslında bu hükümetçe de öğrenilmiştir. 1917 Saint Jean de Maurienne anlaşmasında Fransa ve İngiltere'nin İtalya'ya karşı yaptıklarının bir karşılığını verme arzusu hissedilebiliyor.

Saint Jean de Maurienne Anlaşması Londra, Paris ve Roma yöneticileri arasında 18 Ağustos ila 26 Eylül 1917 tarihleri arasında devam eden bir seri mektuplaşma ile kabul edilmiş esaslardan oluşmaktadır. 18 Ağustos 1917 tarihinde, Londra'daki İtalyan Büyükelçisi İmperiali Markisi'ne B. Bolfour'un yazdığı mektubun bir bölümü şöyledir. (7)
"Ekselanslarının 18 Ağustos 1917 tarihli notasına yanıt olarak, Ekselanslarına, Fransa, Büyük Britanya ve İtalya hükümetleri arasında, Saint Jean de Maurienne'de ve daha sonraki konferanslarda, Küçük Asya hakkında yapılmış olan görüşmelerin sonuçlarının aşağıdaki hükümleri içerdiğini, Majesteleri Hükümetinin kabul ettiğini bildirmekle onur duymaktayım. Bu hükümlerin gizli kalması gerekmektedir:

Rusların da kabul etmesi koşuluyla:

.... Ekli haritada yeşille gösterilen bölge (İzmir –Konya hattının güneyi) nin İtalya'ya verilmesini kabul ederler."

İtalya'nın müttefikleri bu hükümlere rağmen ileride temas edeceğimiz şekilde İzmir ve Batı Anadolu'yu Yunanistan'a hediye edeceklerdir.

1918 yılının Eylül ayında Selânik cephesindeki yeni Fransız Komutanı General Louis- Felix –François Franchet d'Esperay'ın başlattığı saldırı olumlu sonuçlanınca 26 Eylül'de Bulgaristan ateşkes istedi ve anlaşma 29 Eylül günü imzalandı. Aynı şekilde Osmanlı'nın güney cephesinde, İngiliz Kuvvetleri'nin başındaki komutan General, Sir Edmund Allenby, büyük bir zafer kazanarak Suriye'yi işgal etmeye başlamıştı, İngilizler genç bir General (Mustafa Kemal) ve emrindeki Kolordu Komutanları Albay Ali Fuat (Cebesoy) ve Albay İsmet (İnönü) ile birlikte Anadolu kıyılarında durdurulabilmişti. Güneyde durum henüz savaşın sonunu getirebilecek kadar kritik bir durumda değildi. Doğu Cephesi'nde de Türkler bütün Kafkasya'yı ve Batı Hazer Denizi sahillerini kontrolleri altında tutuyor, Türkistan'a ve Kuzey İran'a geçme imkânları arıyordu. Buna rağmen Selanik cephesinin kapanması ve buradaki İngiliz –Fransız kuvvetleri'nin İstanbul ve Boğazlar istikametinde yeni bir saldırıya başlama ihtimalinin oluşu, Osmanlı'nın da Savaşı –adil bir barışa dönüştürmek istemesinin nedeni olmuştu.

Bu olağanüstü başarılar savaşın sonucunun beklenenden önce gelebileceğini işaret edince Paris ve Londra'da görüşmeler hızlandırıldı. Arap toprakları için farklı plânlar yapılıyordu. Ancak Türk Topraklarında 1000 yıllık bir geriye dönüşle bir Ermenistan yaratmaya çalışılırken, Filistin'de ortalama 2000 yıllık bir süre geri gidilerek daha yirmi yıl önce ortaya atılan bir "Yahudi Devleti" kurulması için zemin hazırlanıyordu.

Ermeni istekleri de kendilerince verilen bu büyük desteğe göre gittikçe artarak değişiyordu. Barış görüşmelerine iki Ermeni delegasyonu katılıyordu. İtilaf devletlerince resmen tanınan, başlarında eski bir Osmanlı devlet adamı Bogos Nurbar Paşa'nın bulunduğu "Ermeni Ulusal Delegasyonu" idi. Bu delegasyon Türk Ermenileri ile Dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Ermenileri temsil ediyordu. Diğer delegasyon Ermeni Cumhuriyetini temsil ediyordu ve başlarında Avetis Aharonyan bulunuyordu. Birbirinden hoşlanmayan bu iki grup ancak Ermeni Kilisesi'nin müdahalesiyle birlikte çalışmayı kabul etmişti.

Bu iki guruba ilaveten muhtelif uluslara mensup kırk kadar bağımsız Ermeni delegasyonu da faaliyet halindeydi. Paul C. Helmreich durumu şu sözlerle özetliyor:
"Yüzlerce gazeteci, yazar, şarkıcı, profesör, senatör ve eski bakanın Ermeni davası lehinde uzun konuşmalar yaptığı konferanslar düzenliyorlardı. Wilson, Lloyd George ve Clemeceau'nun peşinden bir dakika bile ayrılmayan Ermeni delegeler, devamlı olarak Ermenistan'a borçlu olunduğunu hatırlatıyordu. (Cool

"Ulusal delegasyonların yanlarında, çantalar dolusu istatistik ve şematik hileler vardı. İstatistiklerin işe yaramadığı yerde renkli haritalar giriyordu devreye. Bu harita hokkabazlığı, aslında başlı başına bir inceleme konusu olmalı. Adına harita dili denilen yeni bir araç icat edilmişti. Bütün haritalar, parlak cilalı afişler kadar gösterişliydi ve harita olması itibar gösterilmesine yetiyordu. Bir görüşün savunulması için, üzerinde oynanmış bir harita hayati önem taşıyordu."(9)

Konferansın Ermeni dosyasında Trabzon'u da içine alacak şekilde yukarıda sınırlarını çizdiğimiz toprak isteğinin dışında, şu isteklere de yer verilmişti.

1- Belirtilen hudutlar içinde oluşacak devletin statüsü, üye olması da istenen Milletler Cemiyeti üyelerinin garantisi altında olmalıdır.

2- Manda yönetimi yirmi yılı geçmemeli ve mandater ülke savaşın başından beri Paris'te bulunan Ermeni Milli Konferansının onayı ile seçilmeli.

3- Soykırımlar, yağma ve tahribat nedeni ile sulh konferansı tarafından tespit edilecek bir tazminat Türkler'den alınmalı ve buna karşılık Ermenistan Osmanlı borçlarından payına düşeni ödemelidir.

4- Mandater ülke şu hususlardan sorumlu olmalıdır;
a- Bölgedeki bütün Türk ve Tatar görevlilerin kovulması,

b- Halkın silahsızlaştırılması,

c- Soykırım, şiddet ve yağma yapanların veya kendisine bu yolla çıkar sağlamış olanların cezalandırılması ve kovulması

d- Hükümetin kontrolü altına alınamayacak göçebe ve zorba kavimlerin bu topraklardan çıkarılması,

e- Bölgeden zorla göçmüş olanların geri dönmesi, Sultan Hamid ve Jön Türkler döneminde bölgeye yerleştirilen Müslümanların geri gönderilmesi,

f- Haremlere dahil edilmiş Hıristiyan kadınların kurtarılması, Türklerin okullar, kiliseler ve manastırda yaptıkları tahribatın kendilerine ödetilmesinin sağlanması.

Bunun dışında hudutlar tespit edildikten sonra, Ermeni dini otoritelerin Türkiye'de kalan malları satmasına izin verilmeli ve bu satışlardan elde edilecek gelir Ermeni cemaatinin olmalıdır.

Herhangi bir ülkede yaşayan Ermeni kökenli bir kişi'ye kendisine ve aile fertlerine yeni milliyetlerini seçmeleri için beş yıllık bir süre tanınmalıdır. Dosya Kilikya'daki bütün Suriye ve Fransız iddialarını da reddederek sonuçlanıyordu. (10)

Onlar Konseyi'ne sunulan Ermeni isteği, Akdeniz Karadeniz ve Hazar Denizi arasında uzanan dev bir Ermenistan devletinin kurulmasıydı. Ermenistan Cumhuriyeti toprakları ile Fırat'ın güneyinde, Ordu –Sivas hattının batısında kalan topraklar hariç Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas ve Erzurum bu devletin sınırları içinde kalacaktı. İskenderun dâhil bütün Kilikya'da talep edilen topraklar arasındaydı.
* * * Bu Alemin Kralı : TRFORUMUZ.BiZ * * *
Ermeni nüfusunun bu bölgelerde çoğunluk olmadıklarını Ermeni Delegasyonu da biliyordu. Ancak kabahati tamamen savaş öncesi ve savaş sırasında Türklerin uyguladıkları zalimane davranışlarda buluyorlardı. Delegasyon'a göre Ermeni toplumu geçen savaşta diğer ülkelere nazaran çok daha ağır insan kaybına uğramıştı. Dünya'da 4.500.000 kişi olan ulusların kaybının 1.000.000'dan fazlası Ermenilere aitti. Böylece delegasyon namına konuşmayı yapan Bogos Nubar Paşa; savaş öncesinde bölgede Ermenilerin daha çok olduğunu beyan ediyor, ayrıca devlet kurulunca Rusya ve Amerika'daki Ermenilerin de bir kaç yıl içinde geri dönmesiyle Ermeni nüfusunun çoğunluk haline gelebileceğini iddia ediyordu. (11) Görüldüğü gibi Ermeni görüşleri Amerikan görüşleriyle tamamen örtüşüyordu.

Kilikya (Çukurova'ya) gelince; bu bölge ile ilgili talep: bölgenin "Ermeni Platosu"nda yer aldığı gibi anlaşılması zor bir Coğrafi tez'e dayandırılıyordu. Ayrıca Ermenistan'ın Akdeniz'e bir çıkış kapısına ihtiyacı vardı. Bütün bu toprakların Türklerden alınacağına inanmış olan Ermeniler, müttefikler için sadece 300–400 Suriyeli savaşmışken, Filistin'de 5000 civarında, Rusya'da 150.000 Ermeni'nin itilaf orduları ile birlikte savaştığının unutulmamasını istiyorlardı. (12)

Amerikan delegasyonu'nun istihbarat bölümü 21 Ocak 1919'da Türk karşıtı bazı tavsiyelerde bulundu. Tavsiye edilen konuların başında, Boğazlarda Milletler Cemiyeti'nin nezaretinde bir uluslararası devlet kurulmasının gerekli olduğu geliyordu. İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi'nin bütün kıyıları ve Asya Kıtası'nda Bandırma ve Bursa kurulacak devletin sınırları içinde kalacaktı.(13)

Barış konferansında en aktif unsurlar Ermeniler değildi. Türkiye'yi tehdit eden en büyük tehlike batı'dan Dünya Savaşında aralarında hiç bir çatışma olmadığı halde bütün galiplerin arkasından ittiği ve Türk topraklarını işgal için inanılmaz ölçüde büyük destek verdiği Venizelos ve onun ülkesi Yunanistan'dı.

Yunan faaliyetleri; barış görüşmeleri süresince Osmanlı topraklarının paylaşılması ile yan yana ilerleyecektir. Bir Yunanlı yazar Alexander Anastasius Pallis'e göre Yunanistan'ın hedef'i "Helen ırkının yaşadığı toprakların" kurtarılmasıydı. Bu topraklar şöyle sıralanmıştı. (14) . Bir başka Yunanlı yazar Dimitri Kitzikis de Yunan Propagandasının etkinliği ile igili olarak yazdığı kitabında benzer isteklere detaylı yer varmaktadir. (15)

1- Kuzey Epir (Arnavutluk idaresinde)

2- Batı Trakya (Bulgarların idaresinde)

3- Doğu Trakya (Türklerin İdaresinde)

4-İstanbul ve Boğazlar (Türklerin idaresinde)

5- Batı Anadolu (Türklerin idaresinde)

6- Pontus ve Karadeniz bölgesi (Türklerin idaresinde)

7- Rodos ve On iki Ada (İtalyanların idaresinde)

8- Kıbrıs Adası (İngilizlerin idaresinde)

Paris Barış Konferansının açılışında büyük güçlerin tek tek tutumlarına bakıldığında, temel sorunlarda hemen hemen hepsi fikir birliği içinde görünüyorlardı. "Herkes Türkleri İstanbul'dan çıkarmaya, İstanbul ve Boğazların tercihen bir büyük güç (özellikle Amerika Birleşik Devletleri) tarafından uluslararası bir yönetim altına alınmasını kabule hazır görünüyorlardı. Osmanlı imparatorluğundan Arap topraklarının kurtarılması ve büyük güçlerin nezaretinde olmak şartıyla özgürlüğüne yeni kavuşan milletlerin hukuken tanınması konusunda fikir birliği vardı. Büyük güçlerin dördü de Balfour Deklarasyonu'nu kabul etmişlerdi. Hepsi de bir Ermeni devletinin kurulması gerektiğine inanıyor ve bu devletin dışarıdan gelecek büyük miktarda ekonomik, askeri ve siyasi yardıma ihtiyacı olacağını kabul ediyordu. Yani görünüşe göre, Türkiye ile yapılacak barış anlaşmasının ana hatları belirlenmiş, geriye sadece detaylar kalmıştı." (16)
* * * Bu Alemin Kralı : TRFORUMUZ.BiZ * * *
Bu tablo açıkça gösteriyordu ki Sevr'e doğru giden yolda Londra'da, Paris'te, San Remo'da, Hythe'de, Boulogne'de ve Spa'da yapılan ana ve ara görüşmelerde Türk halkının bütün iç ve dış düşmanları tam bir işbirliği içinde, istedikleri kararları alacaklarından emin ve huzur içinde idiler. Türk halkının hak ve menfaatlerini savunacak Dünyada hiç bir ulus, hiç bir kişi veya kurum mevcut bulunmuyordu.

Dr. M. Galip BAYSAN
DİPNOTLAR:


(1) Ergün Aybars, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi.I, s.76-77 (Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir –1984).
(2) Salahi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, s.2 (Türk Tarih Kurumu, Ankara – 1987): Yulağ Tekin Kurat, Osmanlı İmparatorluğunun paylaşılması, s.17-21 (Tarkan Kitabevi, Ankara –1986).
(3) Aynı Eser s.2.
(4) Aynı Eser s.4.
(5) AJ. Toynbee, The Western Question in Greece and Turkey, P.48-57 (London – 1922).
(6) Osman Olcay, Sevres Andlaşmasına Doğru, S.LXII'dip not 104 (S.B.F. Basın ve Yayın Yüksek Okulu –1980).
(7) Aynı Eser S.LXIV.
(Cool Paul C. Helmreich : Sevr Entrikaları, S.35 ( Sabah Yayınları,İstanbul-1996) The Partition of The Ottoman Empire of The Peace Conference of 1919-1920
(9) Sevr Entrikaları, S.27.
(10) James B. Gidney: A Mandate For Armenia, P.81-82 ( The Kent State University Pres Ohio-1967)
(11) Aynı Eser S.35-36.
(12) Aynı Eser S.36.
(13) Aynı Eser S.15.
(14) Alexandre Anastasius Pallis, Yunanlıların Anadolu Macerası (1915- 1922): S.38-39 (Greece's Anatolian Venture –and After (1915- 1922) Çev. Orhan Azizoğlu, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul –1995).
(15) Dimitri Kitzikis, Yunan Propagandası, S.27-36 (Meydan Neşriyat, İstanbul).
(16) Paul C hellmerich, S.16; The Rt. Hon. Winston S.Churchill, CH, MP. The Aftermoth, being a sequel to The World Crisis, P.130 (macmillan & Co.Ltd. London –1944); Curzon P. 72,76
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://0negatif.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 190
Kayıt tarihi : 14/11/09
Yaş : 40
Nerden : ISTANBUL

Sevre Doğru Adım Adım Empty
MesajKonu: Geri: Sevre Doğru Adım Adım   Sevre Doğru Adım Adım Icon_minitimeCuma 20 Kas. 2009, 11:30

Lloyd George'un Satranç Diplomasisi
16 Mart'ta Türkleri yıldırmak için İstanbul'da yapılan barbarca gösterilerden sonra, 19 Mart'ta Savaş Bakanı W. Churchill ile İngiliz İmparatorluğunun Genelkurmay Başkanı Mareşal Henry Wilson, Yunanistan Başbakanı Venizelos'la bir saat kadar görüşürler. Bu görüşme sırasında Venizelos'a "İngiltere'nin kendisine ne Trakya'da ne de İzmir'de tek bir adam ve para veremeyeceğini, çünkü küçültülmüş ordularının başarabileceğinden daha çok fazla yükü üzerine almış bulunduğunu" söylerler. Mareşal ona: "Ülkenizi çöktüreceksiniz, yıllar boyunca Türkiye ve Bulgaristan'la savaşacaksınız, insan ve para bakımından giderleriniz, Yunanistan'ın taşıyabileceğinden çok aşırı olacaktır" der. Venizelos bu söylenenlerin hiçbirini kabul etmediği gibi, "Anadolu'ya Lloyd George, Clemencau ve Başkan Wilson'un isteği üzerine gitmiş olduğunu ve üç büyük devletin desteğiyle iyi bir sonuca ulaşacağından kuşkusu bulunmadığı" karşılığını verir. (1)

* * * Bu Alemin Kralı : TRFORUMUZ.BiZ * * *

Bu görüşmeden birkaç ay kadar önce Çar taraftarı General Denikin'i yenmiş olan Bolşeviklerin Kafkaslara el atmasını önlemek amacıyla alınacak önlemleri görüşmek için İngiltere, Fransa ve İtalya Başbakanları (Lloyd George, Clemencau ve Nitti) ile Amerikan ve Japon temsilcileri, 19 Ocak 1920'de Paris'te yaptıkları toplantıda bir araya gelirler. Bu Toplantı sırasında Liderler Mareşal Foş ile Mareşal Henry Wilson'un görüşlerini de öğrenirler. Bu generallerin görüşüne göre Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'ı Bolşeviklere karşı savunmak için en az üç tümen (60.000 kişi kadar bir kuvvet) gerekecekti. (2) Bu kuvveti hiçbir devlet göndermek istemiyordu. Bu nedenle kısa bir süre sonra Kafkaslar kolaylıkla yeniden Rus boyunduruğu altına girecektir.

İşte 1920'nin ilk aylarında İngilizlerin endişelerinin nedeni budur. Barış görüşmelerine Anadolu'da Meclisin açıldığı hafta (18-26 Nisan 1920) içinde İtalya'da San Remo'da Devlet Başkanları seviyesinde devam edilir. Türkiye'yi barışa zorlamak, onu silahsızlandırmak, (Hıristiyan) azınlıkları korumak için ne kadarlık bir askeri gücün gerektiği konusunda Mareşal Foch ve diğer uzmanların raporu üzerinde tartışılır. "Raporda 15.000'er kişilik 27 tümenin gerektiği" yazılıdır. (3)

Tartışmada Venizelos'un, Yunanistan'ın (Anadolu'daki Rumlar dâhil) bütün imkânlarını zorlayarak 22 tümen sağlayacağı belli olur. Venizelos, Llyod George ve Curzon; Türkiye'nin başlıca gelir kaynaklarının İstanbul, İzmir ve birkaç limanın gelirleri olduğunu ifade ile oraları tutmakla Türkleri dize getirmenin mümkün olduğunu söylerler. Mareşal Foch bunlara itibar etmez ve eksik kalan beş tümeni kimlerin vereceğini sorar. Lloyd George Ermenistan'a silah verildiği takdirde 40.000 kişilik bir kuvvet çıkarabileceklerini söyledi ve eğer onlar bu iş için savaşmazlarsa yardıma layık olmadıklarını göstermiş olacaklardır dedi. (4) Sonunda Türkiye'ye uygulanacak barış antlaşması şartlarının gerçekleştirilmesi için, başlatılmış olan iç savaş güçleri (Hilafet Orduları) ile Yunan ordusunun yeterli olacağı Lloyd George tarafından kabul ettirildi ve ünlü idam fermanı "Sevr" 11 Mayıs 1920'de Osmanlı temsilcisi Tevfik Paşa'ya bildirildi. (5)

Barış şartlarının ağırlığı karşısında şaşıran İstanbul hükümeti hala Ankara ve Mustafa Kemal'le uğraşmakta, idam hükümleri yayınlamaktadır. Emperyalizm'in acımasızlığı yanında insafsızlığı da kendini göstermekte gecikmez. Bütün savunma imkânları elinden alınan İstanbul hükümetini teslim almak ve Ankara'daki milliyetçilere gözdağı vermek için ellerindeki son koz, Yunanlıları tereddütsüz bir şekilde masum Anadolu insanına karşı kullanırlar. Bize göre bu olay: çağdaş ve medeni hiçbir topluluktan beklenmeyecek derecede ilkel ve vahşi bir davranış olup, insanlık tarihinde onarılamayacak seviyede işlenmiş büyük bir insanlık suçu kabul edilmelidir. Milli menfaatleri gereği dört yıl çetin bir savaşı, hiçbir adiliğe sapmadan (yani kendisine yapıldığı gibi biyolojik ve belki de kimyasal silahlar kullanmadan, esirlere işkence yapmadan) tamamlamış (6) bir ulus onurlu bir barış vaat edilerek kandırılmış, silahları elinden alınmış ve komşu Hıristiyan topluluklara "Vurun, öldürün, katledin" emri verilmiştir.

Venizelos'un planı Paris'te desteklendi. Kemalist direnci yok etmek için Yunan ordusunun Anadolu merkezine doğru ilerlemesi, Trakya'nın işgal edilmesi uygun görüldü. Uzmanlar (Mareşal Foch ve Sir Henry Wilson) Yunan planlarını onaylarken (7) 20 Haziran'da toplanan Hythe konferansında Lloyd George ile Millöran (Yeni Fransız Başbakanı) arasındaki görüşmelerde 22 Haziran'da başlayacak Yunan saldırısına izin verildi (Cool ve her iki Başbakan seri hareket edilmesini tavsiye ettiler. Böylece Kilikya ve Güney Anadolu'da Fransızlar üzerindeki baskı da hafifleyerek, sarsılan prestijleri güçlenecekti. (9)

Yunan ordusunun savaş planları Profesör Arnold Teynbee'nin belirttiğine göre İngiliz kurmay subayları tarafından hazırlanacaktır.(10) Venizelos ve yunanlılar Hıristiyan batı dünyasının verdikleri imkânla mutlu, mağrur Türkleri ayakları dibine serme ve kılıcını Türk'ün boğazına dayayarak teslim alma hazırlığı içindeydiler. (11)

Yunan taarruzu Türklerin elindeki sınırlı askeri birliklerin Anadolu içindeki isyanlarla uğraştığı bir döneme rastladığından, hemen hemen ciddi bir dirençle karşılaşmadan ilerledi. Saldırı 6 tümenle başlatıldı. 3 tümen, iki koldan Akhisar-Soma yönünde; 2 tümen, Salihli yönünde ve bir tümen de Aydın cephesinde harekete geçti. Yunanlılar 15 gün içinde Bursa, Alaşehir, Nazilli hattına kadar ilerlediler, Yunan ordusu Balıkesir-Bursa istikametinde ilerlerken İngilizler Mudanya ve Bandırma'ya yaptıkları bir çıkarma ile (12) Bursa yöresini savunan Türk birliklerinin yan ve gerisini tehdit ederek, halkın moralinin bozulması ve ilerleyen Yunan Kolordusunun desteklenmesinde aktif rol oynadılar. 9 Temmuzda Bursa düştü ve Yunan birlikleri İnegöl'e 10 kilometre mesafedeki ve Duma köyü karşısındaki Kazancı bayır-Kestel hattından daha fazla ilerlemeyerek burada kaldılar. Türk askeri birlikleri de İnönü mevkiinin kuzey ve güneyindeki sırtlarda mevzilerini hazırlayıp dağılan 61 ve 56'ıncı Tümenlerin döküntüleriyle bazı milli çeteleri toplamaya çalıştılar. (13)

İngilizler Osmanlı temsilcilerine karşı tam anlamıyla bir "Satranç diplomasisi" uyguluyorlardı. Mesela, Nisan ayında Türk Devletinin "Milli Güç Unsurları" birbirine karşı eritilirken Türk toplumu için tasarladıkları ceza hükümlerini tespit etmiş ve Osmanlı Devleti'nin en zayıf olduğu bir anda (11 Mayısta) Türk temsilcisinin önüne sürmüşlerdir. Tevfik Paşa şartları ağır bulup İstanbul'a dönerken, hazırlıklar tamamlanmış ve 21 Haziran'da yani Damat Ferit'in sunduğu karşı öneriler reddedildikten bir gün sonra da Yunan ordusu ileri sürülmüş ve Osmanlı Devletine 27 Temmuz'a kadar süre verilmiştir.

Yunan ordusunun elde ettiği seri başarılar Avrupa başkentlerinde sevinç yaratırken Türk ve doğu toplumlarında ağır yaralar açıyordu. Medeni, hümanist, demokrasi ve insan haklarına saygılı! Batılı devlet adamları bundan yararlanmak için son bir hamle daha yaptılar ve 17 Temmuzda İtilaf Devletlerinin Dışişleri Bakanlarının katılmasıyla Spa'da yapılan toplantıdan sonra İstanbul hükümetine şu bildiriyi gönderdiler: "Anadolu üzerinde etki sağlayıp barış koşulları kabul edilmezse Türkler, İstanbul ve Avrupa'daki topraklarından büsbütün çıkarılacaklardır." (14)

Burada bir hususa dikkat çekmek istiyoruz. Türklerin hayati isteklerine kulağını tıkayan İtilaf Devletleri, Venizelos ve Yunanistan'ın topraklarla ilgili her türlü isteğini büyük bir ciddiyetle ele alıyor ve bunu "tabii bir hak" olarak mütalaa ediyorlardı. Kurulması düşünülen bir "İstanbul Devleti" de bu tekliflerden biriydi.

11 Temmuz 1920 günü Spa Koferansında, Venizelos "İstanbul Devleti" düşüncesini yeniden gündeme getirdi. Karadeniz Boğazı, Marmara Denizi'nin Asya kıyısı ve Biga Sancağı'nın İstanbul ile birlikte ayrı bir devlet oluşturmasını istedi.*

Boğazların güvenliği ve özgürlüğü bu yeni devlete emanet edilmedikçe, İstanbul'un Türklerden alınmasının, Boğazların güvenlik ve özgürlüğünü sağlamak için yeterli olamayacağını iddia etti. (15) Plan, İstanbul Rum patrikhanesi tarafından hararetle destekleniyor ve bu devletin yönetiminin Yunanistan'a verilmesi isteniyordu. (16) Böylece Barış Antlaşması ile kendisine Trakya ve Ege verilen Yunanistan; dolaylı olarak İstanbul ve Boğazlar bölgesini de ele geçirerek büyük hayalini inanılmaz bir süratle ve kolaylıkla ele geçirmiş olacaktı.

İşte Spa Konferansında Osmanlı Devletine yapılan teklif, bu nedenle Osmanlı yönetiminde büyük bir panik yarattı. Damat Ferit Temmuzda İstanbul'da bir saltanat şurası toplamaya karar verdi. Satranç diplomasisi henüz sonuçlanmamıştı. İstanbul'da Saltanat Şurası toplanırken İtilaf Devletleri Yunan Ordusunu Trakya'da ileri sürdüler ve İstanbul kapılarına kadar bütün Trakya'yı işgal ettirdiler.

Sevr antlaşmasının imzasını sağlayan Venizelos ve askerlerinin başarıları batı başkentlerinde büyük destek görüyordu. İngiliz Başbakanı Llyod George Avam Kamarasında Yunan zaferini överken kendisinin haklı olduğunu belirtmek istiyordu.

"Yunan kuvvetleri harekete geçtiler ve Mösyö Venizelos'un planı tatbik edildi. Yunan kıtaları iyi bir suretle teşkil ve mükemmel sevk ve idare edilmişlerdir. Büyük bir hamle ile büyük bir süratle savaşmışlar ve genel olarak ırklarının büyük ananelerine yakışır bir tarzda sevk ve idare edilmişlerdir.

Gerçekten kendilerine tayin edilen bölgeyi 15 gün yerine 10 günde temizlemişlerdir. Türk kuvvetleri mağlup edilmiş ve güvenlik sağlanmıştır. Yunanlılar şimdi Trakya'da benzer bir harekâta başlamışlardır. Yunanlıların Anadolu'daki mesailerini taçlandıran aynı başarıları Trakya'da göstereceklerine itimadım var. Yunan milleti zeki, cesur, şerefli bir tarihi olan ve Mösyö Venizelos gibi büyük devlet adamlarını yetiştirmek yeteneğine sahip bulunan bir millettir. Bunun içindir ki, müttefikler, güvenliğin sağlanmasına ve barış antlaşmasının uygulanmaya konmasına yardım için, Yunan kuvvetlerini kullanmışlardır; bu ilham mükemmel bir başarıyla sona ermiştir… Bu doğunun en önemli olaylarından biridir." (17)

* * * Bu Alemin Kralı : TRFORUMUZ.BiZ * * *

Fransa'da kamuoyunun görüşleri tuhaf ve çelişmeli idi. Kamuoyu Yunan seferinin başarısını şüpheli görüyor, ona "macera" diyor, müttefikleri ve dolayısıyla Fransa'yı savaşa sokabileceğini düşünerek onaylamıyordu, ama yine de Yunanlılar için "en içten başarı dileğinde" bulunmaktan geri durmuyordu. Bu çelişme kamuoyunun Venizelos'a aşırı sevgi ve sempatisinden doğuyordu. Müttefiklerinden savaş iznini alınca Le Matin şunları yazmıştı:

"Bu tam bir Yunan başarısıdır. Mösyö Venizelos, istediği şeyi istediği şekilde elde etti. Yıldızı Doğunun gökyüzünde şiddetle parlıyor. Dileyelim ki, hiçbir bulut onu kapatamasın." (18)





Dr. M. Galip BAYSAN

DİPNOTLAR

(1) Yusuf Hikmet Bayur, XX. Y.y. "da Türklüğün Tarih ve Acun Siyasasındaki Etkileri, s.183(TTK Ankara–1989)
(2) Aynı eser, s.178
(3) Bayur, Türklüğün Tarihi, s.183
(4) Aynı eser, s.183
(5) Aynı eser, s.184; O. Olcay, a.g.e., s.16-24
(6) Alan Moorehead: Çanakkale Geçilmez Gallipoli, s.246, 247( Milliyet, İstanbul–1972)
(7) Jorge Blanko Vilalta ******., s.249(TTK Ankara-1973)
(Cool H. Bayur, Türklüğün….s.184
(9) J.B. Vilalta, a.g.e., s.249
(10) Doğan Avcıoğlu: Milli Kurtuluş Tarihi-I, s.167( İstanbul–1974)
(11) J.B. Villalta, s.251
(12) Bknz. İhsan Ilgar, Milli Mücadele'de Bursa, s.42–51 (Mümtaz Şükrü Eğilmez'in hatıraları, tercüman Yayınları, İstanbul–1981)
(13) Kur. Alb. Rahmi. ApakYetmişlik Bir Subayın Hatıraları s.198( TTK Ankara–1983); Türk İstiklal Harbi C.II, s.2, 225( Genkur–1963); Hacim Muhittin Çarıklı'nın Hatıraları, s.275–278( Ankara–1970)
(14) Celal Erikan: Komutan ****** s.513( İş Bankası Yay. Ankara–1982)
* Acaba Anzavur Hilafet ordusu mensupları ve iç isyanları teşvik eden din adamları bu plana alet edildiğinin farkında mıydılar?
(15) Bilal Şimşir: Ankara, Ankara, Bir Başkentin Doğuşu s.79( Ankara–1988)
(16) Aynı eser, s.80
(17) Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali–2, s.431( Kastaş İstanbul–1987); Yunanlıların bu gelişmelerle ilgili görüşleri için bknz. Alexander Anastasias Pallis: Yunanlıların Anadolu Macerası (1919–1922),s.52–56(Yapı Kredi, İstanbul–1995)
(18) Le Matin, 23 Jain 1920, s.1'den Yahya Akyüz: Türk Kurtulus Savaşı ve Fransız Kamuoyu(1919–1922), s.228, 229(TTk Ankara)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://0negatif.yetkin-forum.com
 
Sevre Doğru Adım Adım
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
HERKESIN YOLU BU FORUMDAN GECER.. :: KULTUR SANAT :: Tarihi Bilgiler-
Buraya geçin: